Bayram için Antalya’dayım. Annem Son Istanbul‘u okuyor. Kitabı sehpanın üstünde görünce, okurken gözlerimin satırları takip edişini hızlandıran o bölümü bulayım dedim:
Hep sabah olsun istiyorum. Neyin sabahı? ne sabahı? bilmiyorum. Yalnızca bir sabah özlüyorum. Bir eski Türk filmi geliyor aklıma: Sabah Olmasın (Mutlu geceler de var demek, sabahı reddeden mutlu geceler, Ömrümün Tek Gecesi gibi) Çocukluğumda, ilk gençliğimde beni besleyen ağladığım, üzüldüğüm, sonraları küçümsediğim filmlere dönüyorum yeniden. Eski duyarlıklarıma iltica ediyorum (şimdi mezatlarda bekleyen elden düşme duyarlıklarıma). […]
Lekeli Kadın diye bir film vardı hani. (Neriman Köksal mı oynamıştı?) Neriman Köksal, her filminde erkeklerden büyük intikamlar alırdı. Uzun boylu, alımlı, görkemli bir kadındı o. Erkekleri kendine sırılsıklam âşık eder, sonra da mahvederdi. Annem ne çok severdi Neriman Köksal’ı. Her filmine koşarak gider, her filminde nedense hüngür hüngür ağlardı. Ah, annem için olsun, bir kez “Lekeli Kadın” olabilseydim; yarım kalmış bir intikamı tamamlayabilseydim. Oysa sulugözlü, sümüklü, düşmüş ve yaşlanmış bir ibne eskisiyim şimdi. Üstelik ukala ve entelektüel. Hepsi bir arada olunca ne kadar korkunç bir tablo çıkıyor ortaya! Gün günden daha çok kilo aldım. Her yanım yağ bağladı, saçlarım döküldü, gözlerimin altı torbalandı, çürüyen bir enkaz haline geldim. Bir cinsel enkaz.
Murathan Mungan, Son Istanbul, Metis, s. 109.
Geçen gün arabada eniştemin İnternet’ten indirdiği parçalarla hazırladığı “Dünden Bugüne” CD’sini dinledim. Daha önce hiç duymadığım bir parça vardı 70’lerden, hoşuma gitti. Bir yerinde “bayramlık gözlerin” diyor, ne kadar hoş! Annem de “Ben Polatlı’ya giderken filan meşhurdu bu” dedi ama çıkaramadı şarkıcının adını. Ersan Erdura‘ymış.