Tuhaf Bir Kadın’ın “Baba” bölümü yoğun gidiyor. Baba ağır hasta, Karadeniz gemilerinde geçirdiği ömrünü düşünüyor. Bu bölüm günlük değil, bilinç akışı şeklinde yazılmış. Arada içerlek paragraflar var, bir adamın ölüm döşeğinde düşüneceği şeyler değil, sohbette anlatılacak türden şeyler – onlar da belki hatıralardır?
Gençliğini anlattığı sayfalardan:
“[…] Konakta var udum, şarkılar ve asıl anam…
Hicran gibi âlemde elim derd-i ser olmaz
Sen bezmimize geldiğin akşam neler olmaz.
Konu komşu dilinden düşürmüyor sesimi, karıların kafes arkasından solukları esiyor boynuma ben geçerken, istenince Nuriye’yi koşuyor bana, o vakit daha on altılarında. Geldiğinin ayına varmıyor, yiyoruz bir yangın; mavisi duman Karadeniz’in. Kemençeyi, udu, kılıcı, tören meçini babamın İngiliz kralına çıktığı, kurtarıyoruz. Yangından sonra eşeliyoruz külleri, olduğu gibi çıkıyor piyano küllerin arasına, Tatar yengem, ‘Rahmetli babamın helal parasıyla alınmış!’ diye gözlerini siliyor, kapanıp küllerine çalıyor piyanonun bir taksim, anam da o sıra ölüyor. Eyüpsultan’da şimdi. Kırk mı, elli mi sene bütün bunlar? Ölürsem şimdi de ‘Avam takımı ağlar’ diye tutacak mı kendini ağlamaktan?” (79)
(Fotoğraftaki Eyüp Sultan Değil, Sultan Selim camii)